Bosna Gezilecek Yerler Rehberi…
Bosna Hersek, coğrafi konumu, kültürel mirası ve içinde farklı dinlerin yaşanması nedeniyle çok önemli bir konuma sahiptir. Şehrin sokaklarında gezerken geçmişin aslında çok ta geçmişte kalmadığını, komünizmin şehrin mimarisinden bile hissedilebildiğini kolaylıkla görebilirsiniz.
Savaştan çıkmış ve acılarını sarmaya çalışan bu ülkenin ilk dikkatimizi çeken şeyi, doğasının büyüleyici güzelliği oldu. Ülkenin genel coğrafi özelliği, dağlık bir yapıya sahip olduğu için, özellikle kış Turizminde giderek yükselen bir grafik sergilemektedir. 1984 yılının Kış Olimpiyatları bu ülkede yapılmıştı.
Bosna Hersek ve Dubrovnik turumuzu yaparken bize merkezi Saray Bosna’da olan Devim Tours (www.devimtours.com) yardımcı oldu. Biz, tur firmamızın merkezinin Bosna’da olmasının çok büyük avantajını yaşadık. Rehberlerimizin içinde Boşnak olanlar olduğu için olan biten her şeyi rivayet gibi, yanlı veya ideolojik şekilde dinlemedik. Çoğunlukla herkes kendi hayatından gerçek bir kesiti paylaştı. Balkan turu için eğer gerçekten profesyonel ve güvenilir bir ekip arıyorsanız ben bu tur firmasını sizlere gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim.
Saray Bosna’da ki gezimize; biz Savaşın en büyük şahidi olan Tünel gezisi ile başladık .
SAVAŞ TÜNELİ
Sırplar tarafından 1460 gün boyunca ( 4 yıl ) kuşatılan Saray Bosna’yı Sırpların kuşatamadığı tek kısım (NATO Bölgesi) olan İgman Dağı’ydı. Bu dağın adını şehrin her yerinde ve her insandan duyuyorsunuz. Onlar için özgürlüğün diğer adı işte bu hayat kurtaran dağ.
Şehirde kuşatma başlayınca BM önemli bir karar alarak şehre ambargo uygulamış ve her türlü insani yardım malzemesinin ve silah satışının ülkeye girişini engellemiş. Bu durum en çokta elinde hiç bir gıda ve silah malzemesi olmayan Boşnak halkını etkilemiş. İşte tam bu kaos ortamında Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç savaşın kaderini toptan değiştiren bir karar vererek İgman Dağı’nın altından şehrin içlerine mühhimmat ve yiyecek taşınmasını sağlayacak bir Tünel yapılmasını emreder. Yaklaşık 800 metre uzunluğunda yapılan bu tünel için Boşnak bir aile olan Kolar Ailesi evlerini orduya hibe eder. Evin sahibesi olan yaşlı teyze, evlerinin içinde yıllarca suren bu gizli mücadelede çalışan askerlere yiyecek ve içecek taşır.
Tünelde öncelikle savaş görüntüleri ve hikayelerinin anlatıldığı yarım saatlik bir belgesel izledik. Ardından tünelin kalan kısmını gezdik. Tünelin içi karşılıklı iki insanın zorlukla geçebileceği genişlikte yapılmış ve ilk zamanlarında her şey kucakta veya sırtta taşınarak malzeme desteği sağlanmış. Bir süre sonra raylı sistem şeklinde vagonlu taşımaya geçilmiş. Bunca zorluğun yanında Havaalanı civarında yer altı su seviyesinin yüksek olması nedeniyle tünel içine sürekli su doluyormuş ve bu suların sürekli tahliye edilmesi gerekiyormuş.
Savaş Tüneli savaştan sonra müzeye dönüştürülmüş. İçinde savaş döneminden kalan birçok malzeme, silah, bomba ve mühimmat parçaları sergileniyor.
Umut Tüneli de denen bu tünelden çıkarken içimizi kaplayan duygu tam bir karmaşa. Yanı başımızda yaşanan bu acıların ne kadarını sarabildik bu konuda hiçbirimiz emin olamıyoruz. Emin olduğumuz tek şey ise; bu kardeş ülke insanının ömrümüzün sonuna kadar bizlerin en yakın dostu olacağı ve acılarının bizim acımızmış gibi hep yaşayacağıydı.
BAŞÇARŞI
Saraybosna’nın kalbi olan ve 16. yy’da Osmanlı Devleti tarafından kurulan Başçarşı bugün hala şehrin en turistik ve merkezi yeri sayılmaktadır. Bu çarşıyı gezerken Türk -İslam sentezinin tüm inceliklerini detaylarıyla görme şansına sahip olacaksınız.
1463 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedilen bu bölgeye Osmanlı Devleti tarafından hanlar,hamamlar,camiler ve osmanlı kültürünü yansıtan bir çok yapı inşa ediliyor. Osmanlı Devleti tarafından dönemin Sancak Beyi Gazi Hüsrev Bey ülkeye gönderiliyor ve İslamiyetin bu bölgede yayılmasında çok büyük rol oynuyor. Başçarşı civarında Gazi Hüsrev Bey tarafından yaptırılan külliye, kütüphane ve medreselerin bir çoğu günümüze kadar varlığını sürdürmeyi başarmıştır.
Çarşının içinde gezerken gördüğümüz en önemli yapı Gazi Hüsrev Bey tarafından yaptırılan Morica Handır. Saray Bosna’da Osmanlı döneminde yapılan tahminen 50 civarında han olduğu düşünülüyor ve bu yapıların içinde bütünlüğünü koruyarak günümüze ulaşan en önemlilerinden birisi işte bu handır. Hanın içinde hediyelik eşya dükkanları ve Türk kahvesini andıran Boşnak kahvesi satan kafeteryalar bulunuyor. Bu kahveyi ve lokumlarını muhakkak denemeniz gerekiyor. Kahveniz sade olarak servis ediliyor ve yanında bulunan lokum tabağının içinde genelde şekerde oluyor. İçmek istediğiniz tatlılıkta ve kendi istediğiniz şekilde karıştırıp içebiliyorsunuz.
Boşnak Böreği ülkenin en meşhur lezzeti diyebiliriz. Bu böreği Başçarşı’nın içinde yapan birkaç meşhur börekçi var. Yanında ayran niyetine istediğiniz şey katı yoğurt kıvamında geliyor. Bu börekten yemeden dönmemek gerekiyor 🙂
Çarşıyı gezerken insan Osmanlı mimarisinin tüm özelliklerini çok net hissediyor. Çarşıyı devam ettikçe, ilerleyen cadde Ferhadiye Caddesi. Bu cadde şehrin 40 yıllık Avusturya- Macaristan yönetimi sırasında inşa edilmiş. Yürüdükçe farklılaşan mimari hemen dikkatinizi çekiyor. Kubbeli yapılardan bir anda üzerinde işleme ve heykeller bulunan motifli süslemelerin olduğu yüksek binalara geçiliyor. Bir kaldırımda gördüğünüz caminin hemen karşısında gözünüz bir kiliseyi farkediveriyor.
İşte içinde bir sürü çeşitlilik barındıran bu farklı kültürel miras sizi kendine hayran bırakıyor.
Bunların dışında Başçarşı civarında ;
- Franz Ferdinand suikastinin gerçekleştiği Latin Köprüsü: (Bu köprüde yaşanan suikast 1. Dünya Savaşının başlamasına neden olan olay olarak kabul edilir.)
- Gazi Hüsrev Paşa Kütüphanesi: 1537 yılında inşa edilen ve savaş sırasında Sırp askerleri tarafından bilinçli bir şekilde top atışına tutularak yıkılan ve yakılan bu kütüphane içerisinde Osmanlı Devletinin 800 yıllık tarihine sahip çok önemli el yazması eserleri ,tapu kadastro belgeleri, arşivlerde saklanan bir çok gizli belge ve dosyası yanarak kurtarılamamıştır. Bina savaştan sonra İslam Devletlerinin desteğiyle restore edilerek yeni binasına taşınmıştır.
- Katolik Katedrali
- Vječna Vatra (Sonsuzluk Ateşi – Eternal Flame): 2. Dünya savaşından sonra Nazi Almanyasının işgalinin 1 . yıl anma törenlerinde, öldürülen askerler ve yaşamını yitiren halk anısına yakılan bu ateş bugüne kadar hiç söndürülmemiş.
- Aliya İzzetbegoviç’in Anıt Mezarı ve Şehitlik bulunuyor.
Şerin merkezi gerçekten gezerken keyif alacağınız, Osmanlıyı, Komünizmi ve Batıyı yakından hissedeceğiniz keyifli bir yolculuğa çıkaracak sizi.
TRAVNİK
Osmanlı döneminde Vezirler Şehri olarak da bilinen, yeşilin her tonunu göreceğiniz bu şehir Saray Bosna’ya ortalama 1,5 saat uzaklıkta. Bosna Hersek geziniz, eğer bu şehri görmediyseniz tamamlanmış sayılmıyor ne yazık ki 🙂
Bizim gezmekten en çok zevk aldığımız yerlerden birisiydi burası. Bir dağın yamacında kurulu olan şehrin üst kısmında, meşhur Travnik Kalesi var. SarayBosna’dan çıkıp Travnike doğru yol aldığınızda hava durumuda oldukça değişkenlik gösteriyor. Hava sıcaklığı hemen düşüyor ve genelde bu bölge de yağmur yağıyor. Biz Haziran ayında gitmiş olmamıza rağmen gerçekten çok ıslandık ve çok üşüdük. Bosna gezisi planlıyorsanız eğer mevsim yazda olsa yanınıza mutlaka birer hırka almanız gerekiyor.
Osmanlı Devletini ileri ki yıllarında yönetecek olan Vezirlerin bu şehirde yaşamasından dolayı her zaman çok büyük bir öneme sahip olan bu kente 77 Vezir görev yapmış. Avrupa’nın göbeğinde olduğumuz halde kendimizi Osmanlı Devleti içinde ve eski zamanda hissettiğimiz çok değişik bir doku burası. Etrafta Osmanlı’dan kalma medreseler camiler, köprüler ve bunlar gibi bir çok yapı var Osmanlı dokusunu birebir yaşadığı ve yaşattığı içinde savaş zamanı en çok tahrip edilmeye çalışılan bölgelerden birisi olmuş.
Yamaçtan aşağı doğru inen bir nehir var. Bu nehrin etrafında; yemek yiyeceğiniz, Boşnak Kahvesinden içip, tertemiz doğayı ve gürül gürül akan suyun sesini dinleyebileceğiniz çok güzel restoranlar ve kafeteryalar var. Şehrin en yerel ve meşhur lezzeti CEVAPİ dedikleri çok çok lezzetli olan köfteleri .
Bu meşhur köfte; Balkan ülkelerinde yapılan bir tür ulusal kebap çeşidi. Pide ekmeğinin içinde servis edilen parmak köfteler, yanına doğranan kuru soğan, Ayvar( közlenmiş patlıcan ve biber salçasıyla yapılan bir çeşit sos) ve acı biber turşusuyla birlikte servis ediliyor. Bosna’da yiyeceğiniz etler sonderece güvenilir ve lezzetli. Doğal hayat olabildiğince bozulmadan korunduğu için tattığınız her şeyi son derece beğeneceğinize eminim. Gönül rahatlığıyla ve doya doya et yiyebilme zevkine sahip olacaksınız.
Akan nehri takip ederek yukarıya doğru yürüyüş yapabilirsiniz yol boyunca etrafta çok süslü ve işlemeli olan Bakır tepsiler, şekerlikler ve kahve fincanları satılıyor. Çok pahallı olmayan bu ürünlerden muhakkak almanızı tavsiye ederim; biz alıp, İstanbul’a getiremeden kaybedenlerdeniz 🙂
Bu şehri; Osmanlı şehri olmasının yanında, popüler yapan diğer bir alan ise Edebiyat. 1945 Yılında yazdığı Drina Köprüsü adlı romanıyla, 1961 yılında Nobel Edebiyat ödülü alan Ivo Andrić işte bu şehirde doğmuş. Osmanlı döneminde bir çok etnik kültürün ve dinin bir arada yaşadığı bu toprakları tarafsız bir dille anlatan bu meşhur yazarın evi şimdilerde müze olarak ziyaret edilebiliniyor.
Yazarın Drina Köprüsü Romanı; Sokollu Mehmet Paşa’nın Vişegrad’da yaptırdığı köprü ve çevresinde ki yaşamlar üzerine yazdığı romanıdır. (Kaynak wİkipedia)
Kitabın en önemli detayı bizimde oradayken kafamızda ki sürekli dönüp duran sorunun kaynağı gibiydi aslında . Kitapta; Yeniçeri ağasının balkan köylerine gittiğinde, devşirilmek için alıkonulan Hristiyan çocuklarının İstanbul’a götürülüşünün hikayesi anlatılıyor.
Bosnadayken konuştuğumuz Boşnak rehberimize Osmanlıya karşı Sırpların duyduğu bu bitmek tükenmek bilmeyen nefretin nedenini sorduğumuzda; bize Osmanlı tarihi pekte sizin bildiğiniz gibi değil ne yazık ki, diye cevap vermişti. Güle oynaya götürülmedikleri kesin olan bu çocukların, geri de kalan ailelerinin de; bir daha hiç göremeyecekleri evlatları için çok göz yaşı döktüğü kesin. Ama bu durum yaşanılan bu intikam duygusunun kaynağı olabilir mi ve bunca yapılan soykırımı haklı çıkarır mı işte bu konu tarihçilerin objektif tartışması gereken en derin kısım….. Sonuçta iki tarafta da gözü yaşlı anneler kalmış ve hep söyledikleri gibi en büyük kötülüğü insan insana yapmış .
VİSOKO PİRAMİTLERİ
Saray Bosna’nın yaklaşık 30 km uzağında hiç tahmin etmediğimiz ve bizi çok şaşırtan Bosna piramitleriyle karşılaştık. Rehberimizin anlattığı bilgilere göre 2005 yılında tesadüf eseri bulunan bu piramitler Avrupa’nın ilk ve tek piramitleri . Tarihlerinin Mısır piramitlerinden daha eskiye gittiği düşünülen bu piramitler yükseklik olarak da Mısır piramitlerinden çok daha büyükler. Bu piramitlerin tarihleri ve gerçeklikleri tam olarak kanıtlanmamış durumda. Konuyla ilgili çok çeşitli hikayeler var aslında. Bir çok bilim adamı bunun gerçek dışı olduğuna, ufo araştırmacıları konunun tamamen uzaylılarla ilgili olduğuna, ve birçok araştırmacıda gerçekliğinin çok net olduğuna ve bu durumun dünya tarihini kökünden değiştireceğine inanıyor. Bizim dışarıdan baktığımızda gördüğümüz piramit şeklinde yükselen yemyeşil dağlardı. Bu şekilde keşfedilmiş 5 piramit var.(Güneş, Ay,Ejderha,Dünya Ana ve Aşk piramidleridir)
Son dönemlerde özellikle Amerikan belgesel kanallarında çokça haber olan bu bölge gelecek dönemlerin en gözde turistik bölgesi olacağa benziyor.
JAJCE (YAYTSE)
Avrupa’nın en önemli şelalelerinden birini de içinde barındıran, doğanın en can alıcı hallerini göreceğiniz bu güzel kasaba, kelimenin tam anlamıyla bizi büyülüyor. Son dönemlerde ülkenin Eko turizmine çok büyük katkı sağlayan ve tarihi Türk Evleriyle ünlü Yaytse; her geçen gün daha popüler bir turizm merkezine dönüşüyor.
Etrafı dağ, orman, çağlayan ve göllerle kaplı olan bu bölge 2006 yılında UNESCO tarafından dünya mirası olarak koruma altına alınmış.
Yaytsenin çevresi de şehir merkezi kadar turistik ve doğal güzelliklere ev sahipliği yapıyor.
Şehrin yakınında bulunan: Pliva Şelalesi, Mlinčići Değirmenleri ve Pliva Nehri gerçekten görülmeye değer.
